Hepimiz en az bir kere Yin ve Yang sembolünü görmüşüzdür. Bu sembolü yorumlaması zor olduğu kadar da keyiflidir. Zıtlıkların yarattığı mükemmel düzen, kaos sonucu ortaya çıkmış istikrarsız bir denge veya bilimsel açıdan bakarsak madde ve antimadde… İçinden çıkmak dahi istemeyeceğimiz uçsuz bucaksız bir beyin fırtınasının yerine gelin bu sembolün çıkış noktası olan Taoizm’e ve Taoizm öğretisinin kurucusu Lao Tzu’nun hayatına kısa bir göz gezdirelim.
Dönemin Çin topraklarında hüküm süren Zhou Hanedanı’nın günden güne zayıflaması ve parçalanmasının ardından, sayıları 1000’e yaklaşan beylikler ve devletçikler hakimiyet savaşına girmişti. Bu dönem tarihe “Savaşan Devletler Dönemi” olarak geçecekti. Bu süreçte kaosun ve karışıklığın önünü en çok açtığı alan ise felsefedir. Hatta bu dönem felsefi akımlar açısındansa “Yüz Düşünce Okulu Dönemi” adını almıştır. Çin felsefesi bu dönemde büyük sıçramalar kaydetmiştir. Öyledir ki bu dönem aynı zamanda efsaneleştirilerek birlik ve dirliğin, barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü ilk halkçı dönem olarak da anımsanır.
Yüz Düşünce Okulu Dönemi’nin en önemli iki düşünürü Konfüçyüs ve Lao Tzu(Laozi)’dur. Bu ikilinin öğretileri yüzyıllar boyunca güncelliğini korumuştur ve sadece Çin felsefesi tarihi açısından değil, genel olarak Çin tarihi açısından çok önemli rol oynamışlardır. Çin felsefesi bir ucunda Konfüçyüs’ün ve öğretisinin bulunduğu, diğer ucundaysa Lao Tzu ve öğretisinin bulunduğu bir yelpazede salınır durur. Konfüçyüs’ün amacı insan ruhunu bozguna uğratan kaosu ortadan kaldırarak aileye, topluma ve devlete hak ettiği düzeni vermekti. Bu nedenle de küçüğün büyüğe, kadının erkeğe, köylünün ağasına, ağanın hükümdarına katı itaatini savunurdu. Lao Tzu ise ne katı bir düzeni ne de insanı insana esir eden toplumsal bir düzenin destekçisiydi. Hatta insanların kurtuluşu için çaba göstermek bile yanlıştı; en doğrusu herkesin kendi köşelerine çekilip kendi düzenlerini kurarak yaşamasıydı. Lao Tzu, toplumun onun öğretilerini kabul ettiği takdirde, insanlığın yeniden doğal düzenini bulacağına inanıyordu.
Savaşan Devletler Dönemi’nin en önemli felsefe okullarından biri kendilerini Taocu olarak adlandıran özgürlükçü bir akımdı. Tao kelimesine Türkçe bir yorum getirilmek istenirse bunun en uygun haline “Yol” diyebiliriz. Bu akımın öncüsü olan Lao Tzu’ya göre insan ne iyidir ne de kötü. Ona göre doğa her şeyi bütün olarak, yani kendi içinde çelişkileriyle birlikte ortaya çıkarırdı; toplumsal sorunlar kaynağa, her şeyin köküne, yani Tao’ya ve ilk topluma dönerek çözülebilirdi. Taocular mal ve mülk hırsını kabul etmiyorlardı. Onlara göre ilk topluma dönüş, hiyerarşinin, gücün ve toplumsal farklılıkların olmadığı yere dönüştü. İnsanoğlu yeniden eskiye dönmeli ve sadece birkaç yüz insanın yaşadığı küçük köyler inşa etmeliydi. Kendi kendine yeter halde yaşayan bu köylerde hiyerarşik yapı gibi aşırı mal ve mülk de olmayacaktı. Dolayısıyla hiç kimse silaha da ihtiyaç duymayacak, baskı ve sömürü düzeni olmayacaktı.
Taocuların bu ileriye sürdüğü ütopik düş Çin’in feodal dönemlerinde sürekli gündeme geldi ve köylünün gündüz düşlerine esin kaynağı oldu fakat daha da ileriye gidemedi. Zaman ilerledikçe Lao Tzu, etrafındaki insanların kendi söylediklerine eskisi kadar itibar etmediğini fark ettiğinde yurttaşlarının akılsızlığına daha fazla katlanamayacağına karar verdi ve ülkesini terk etti.
Lao Tzu’nun öğretisinin yazılı kaynağı olarak bilinen “Tao Te Ching”den kısa bir alıntı:
Bir şey var ki, ondan kaos meydana geldi
Gökten ve yerden önce de vardı
Tek başına ve sessiz, sonsuz-uçsuz bucaksız
Kendi başına ve başkalaşmadan
Sürekli hareket halinde ve yılmadan
Göklerin anası da diyebiliriz ona
Adını bilmiyorum
Ona Tao (yol-ilke) adını verdim
Nitelemem gerektiği için de Ona “Büyük” diyorum
Büyük, çünkü o sürekli akmaktadır…
Hazırlayan: Emre Gül