Empati birbirimize aynı bakış açısından bakabilmeye, birbirimizi anlayıp, sağlam ilişkiler içinde olmamızı sağlamaya yarayan herkeste bulunması gereken bir duygudur. Peki empati tam olarak nedir? Bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir.
Bir dizi veya filmde karakterin ağlamasından etkilenip siz de ağlamışsınızdır ya da sevindiğinde, mutlu bir haber aldığında sanki siz bu haberi almışçasına sevindiğiniz olmuştur. Biri esnediğinde siz de esnemişsinizdir. Evet, işte bunların hepsi empatiden kaynaklanan durumlardır. Daha açıklayıcı olmak gerekirse buna sebep olan ‘ayna nöron’ adı verilen sinir hücrelerimizdir. Ayna nöronlarımız sayesinde bir davranışı yapmak ve sadece yapıldığını bilmenin bu örneklerden de gördüğümüz gibi aynı etkiye sebep olduğunu anlayabiliyoruz. Bu ‘sürü psikolojisi’ kavramı gibi daha birçok olguyu da açıklıyor. İnsanlar gözlem yapma yeteneği sayesinde birbirlerini taklit eder. Yapılan araştırmalara göre ayna nöronlar olumsuz duygular karşısında olumlu duygulardan daha az oranda harekete geçer. Bu nöronlar ‘ait olma’ duygusuyla bağlantılıdır.
Empati duygumuz bebekliğimizden itibaren gelişmeye başlar. İnsanları gördükçe onları taklit eder duyguları kendi içimizde anlamlandırmaya çalışırız. Fakat bu empati duygusu her zaman sağlıklı bir şekilde gelişmez. Bunun en büyük nedenlerinden biri de sevgi eksikliğidir. Dışlanmış bireyler değer görmek, başkaları tarafından fark edilmek ister. Bundan dolayı aşırı bir empati duygusu boy gösterir. Bu insanlar kendilerini başka insanların düşüncelerine göre şekillendirir, değiştirirler.
İşte empatinin gerektiğinden fazla kullanılması aşırıya kaçılması ‘aşırı empati sendromu’ olarak adlandırılır. Bunun neresi kötü diye düşünebilirsiniz. Bu kişiler sürekli ‘insanlar ne düşünür’ gibi düşüncelere sahiptirler. Kendi düşüncelerini hiçe sayıp karşısındakinden değer görmek uğruna kendi benlik duygularını kaybederler. Onların gözünde iyi gözükmek için hiç istemedikleri şeyleri bile yaparlar. Kendi isteklerini yok sayarlar. Onlar için tek önemli olan karşısındakinin memnuniyetidir. Aşırı bir özgüven eksikliğine sahip olup iletişim kurmada çok büyük sorunlar yaşarlar. Karşısındakinin ondan sıkılabileceğini düşündüğü için hep dinleyici konumunda olup onların hayatlarına kendilerini uydurmaya çalışırlar. Bu da bir insanda büyük bir ağırlık hissine neden olur ve kişiyi depresyona bile sürükleyebilir.
Kendimizi her seferinde herkese böyle feda etmek içten içe bizi bitirir. Bizi sevmeleri için şekilden şekle girmek kendi düşüncelerimizi yok saymak benlik duygumuzu kaybetmemize yol açar. Bir sınır çizip ‘hayır’ demeyi öğrenmezsek bunun kötü sonuçlarına katlanırız. İşte gördüğünüz gibi her şeyin aşırısı zarar…
Hazırlayan: Lina Çifçiyan