Hepimiz yönetici organımız olan beynimize müthiş koordinasyonu sayesinde hayran kalabilir ve güven duyabiliriz. Peki ya gördüğümüz nesneler ve görseller beynimiz tarafından farklı bir dile çevriliyorsa ne kadar güvenebiliriz? İllüzyon başlayana kadar demek mantıklı olacaktır.
Görsel yanılsama da diyebileceğimiz optik illüzyonlar, orijinal nesne ve algımız arasında oluşan farklılıklardır. Bir kısmı, şekle odaklanmamızı sağlayan herkesin farklı görseller türettiği illüzyonlarken bir kısmı ise farklı açılardan bakıldığında hareket etme özelliğine sahip illüzyonlardır.
İnsan beyni doğası gereği ilk kez karşılaştığı görsellerle hafızasındaki geçmiş görselleri eşleştirme yapar. Yıldızlara verdiğimiz isimler, takım yıldızları, bu eşleştirmenin en doğal örneğidir. Aynı şekilde literatürde ‘pareidolia’ olarak geçen ‘hatalı anlam yükleme’ beynimizin bu geçmiş eşleştirme oyununu anlatan bir işlemdir. Gördüğümüz manzara resimlerindeki bazı parçaları insan yüzü olarak algılamak da bu çarpıtmanın başka bir örneğidir. Algımızda böyle tarif edebileceğimiz bu bozukluk, dıştan gelen bir nesne ya da görsel gibi uyarıcı etkisiyle gerçekleşiyorsa “optik illüzyon” olarak tanımlarız.
Algımızda bu karmaşanın oluşmasına sebep olan temel faktör, beynimizin orijinal nesneyi alışık olduğumuzdan farklı bir dile çevirmesidir. Bu durum için üç çeşit illüzyon tanımlayabiliriz. ”fizyolojik yanılsama“ olarak adlandırdığımız ilk çeşit; doğrudan görselin fiziki koşullarından kaynaklanan temelde beş farklı basamakta bizleri yanıltan yanılsamadır. İlk adımda gözdeki reseptörlerle algılanan resmin parlaklık uyaranı beynimize iletilir. İkinci adım olan hedefe kitlenme, görselden görsele farklılık gösterebilecek bir sürede beyin tarafından işlenir. Üçüncü adımımızda reseptörlerin tepkisi olarak görüş alanımızın merkezindeki ışık en yüksek uyarımı alır. Farklı parlaklıktaki ışıklara ihtiyacı olan gözümüz, dördüncü adım olan bakış değiştirmeyi de deneyimleyerek uyaranın daha farklı reseptörleri uyarmasını sağlar. En nihayetinde parlaklığın farklı reseptörlerce algılanmasının yarattığı bir çeşitlik olarak görselde farklı eğimler görür ve daha önce fark etmediğimiz noktaları algılamaya başlarız. Anlatması bir o kadar meşakkatli olan bu beş adım aslında çok kısa bir sürede bizi şaşırtmaya yetecek kadardır.
İkinci çeşidimiz olan “değişmez yanılsama”, pareidolia işlemini kullanan ve daha kısa bir sürede oluşan optik yanılsamadır. İlk bakışta bütün bir anlamı ifade etse de detaylıca parçaları incelediğimizde farklı görselleri ortaya koyan bu illüzyon, aslında büyük resimden ziyade küçük resmi ne kadar çabuk görebildiğimizle ilgilidir.
Sonuncu çeşidimiz olan “bilişsel yanılsama”, tanımına ihtiyaç duymadan ve hepimizin duyduğu ‘Inception’ filmindeki imkansız merdivenler örneğiyle açıklayabileceğimiz bir çeşittir. Günlük hayatımızda sıkça maruz kaldığımız merdivenler, mekanizmasına göre bir döngüye giremeyeceğini gösterebilir. Ancak ‘penrose merdiveni’ dediğimiz bu imkansız merdivene baktığımızda kendimizi hep başlangıçta ya da algı farklılığı sonucu hep sonda görebiliriz.
Sonuç olarak örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz bu küçük fakat etkili oyunlar, bizlere orijinal nesne ile algıladığımız nesne arasında nasıl hızlı geçişler yapabileceğimizi gösterir.
Hazırlayan: Begüm Özgün