Çoğu zaman insan geçmişine hayıflanır, elinde olamayan şeylere üzülür, ulaşamayacağı hayaller kurar ve günün sonunda bunların yarattığı mutsuzluk ile yaşar. Kalıcı olmadığımız şu dünyada ömrümüzün büyük bir kısmını da elde edemediğimiz şeylere üzülerek geçiririz. Peki insan bu şekilde mi yaşamını idame ettirmeli yoksa hayatı doğayla uyumlu bir şekilde mi yaşamalı? İşte bu soruya cevap arayan ve insanın hayatı nasıl yaşaması gerektiğini anlatan felsefi akım M.Ö 4. yüzyılda yaşamış Kıbrıslı Zenon’un oluşturduğu Stoacılık veya Stoa felsefesidir.
Stoa felsefesinden bahsetmeden önce Zenon’ un yaşam hikayesine kısaca bir değineceğiz. Zenon M.Ö 4. yüzyılda yaşamış bir tüccardı. Bir gün bir gemi kazası sonucu tüm mal varlığını kaybeder. Kazanın ardından düşünmeye başlar “Neden ben der ?”. Her insanın başına gelen kötü bir olaydan sonra kendisine sorduğu soruyu sorar. Bunun hakkında araştırmaya başlar ve kendini kitaplara verir. Sonuç olarak şu fikre varır. Ben işimi ahlaklı ve düzgün bir biçimde yaptım. Çünkü bu benim elimde olan bir şeydi. Fakat kazanın gerçekleşip gerçekleşmemesi benim elimde değildi. Sonuçta çıkan bir fırtınaya engel olamam. Ben elimden geleni yapmıştım. Daima bu olayı düşünerek hem bugünümü hem de yarınımı mahvedemem. Zenon yaşadığı bu olay ile yaşama karşı bakışını değiştirmek ile kalmamış; başka insanlara da bu düşünceyi aşılamıştır. Böylece Stoa felsefesi yavaş yavaş insanlar arasında yayılma başlamıştır. Stoa felsefesinde üzerinde durulan iki kavram bulunmaktadır. Bunlardan biri apatheia yani duygusuzluk (kayıtsızlık) diğeri ise ataraksia veya ruh dinginliğidir (acıya da mutluluğa da aynı şekilde cevap verebilmek). İnsanın doğayla uyumlu bir şekilde yaşayabilmesi için sağlam bir duruşa yani dalgalanmayan bir ruh haline sahip olması gerek. İnsan apatheia olduğunda yaşanan olaylara karşı daha güçlü bir duruş sergiliyor. Bunun yanında insan neyin kendi elinde olduğunu neyin elinde olmadığını bildiğinde yaşamın anlamını kavramak için bir adım daha atmış oluyor. Nasıl ki insanoğlu en çok elinde olmayan şeylere üzülür. Stoa felsefesi de aslında bize elinde olan şeyleri bilmenin ve buna göre yaşamanın ileride alacağımız her türlü sonuca karşı bunun bizi daha güçlü yapacağını anlatıyor. Eğer insanlık ölümün bir gün onları bulacağını bilerek yaşasaydı belki de kaybettiklerimizin ardından toparlanmamız daha kolay olabilirdi. Kısaca Stoa felsefesinde erdemli bir insan olabilmenin yolu kişinin duygularını yaşadığı ve yaşayacağı olaylara karşı kontrol edebilmesi olarak açıklanır. Bu da insanın yeterli bilgiye ulaşmasıyla gerçekleşir. Yeterli bilgi ise elinde olan ve olmayanı bilmek ile kazanılır. Elindekini ve değerini bilmek ve bunlara karşı iradeci olmak insanı mutluluğa ulaştıracak bir yol olarak görülür. Roma imparatorluğuna kadar uzanan bu akım, M.S 3. yüzyılda etkisini kaybetmiştir.
Hazırlayan: Derya Şahin