Evreni tanımak için insanoğlu birçok çalışma yapmıştır ve öncelikle gezegenimizi tanımak en büyük yol gösterici olmuştur. Bu sebeple coğrafya temel bir bilim olarak insanlara evren ve dünya hakkında açıklamalar getirmiştir.
Tarihin tozlu sayfaları arasında sıkışıp kalmış bir isim olan Alexander von Humboldt, coğrafya alanındaki çalışmalarıyla ciddi başarılar elde etmiş ve hatta Napoléon Bonaparte gibi isimlerden çok daha ünlü olmayı başarmış birisidir. Ancak zaman içerisinde ismi unutulmaya başlandı. Prusyalı doğabilimci ve kâşif von Humboldt özellikle Güney ve Orta Amerika üzerindeki çalışmaları ve Kosmos adlı eseri ile ışık tutmuştur.
Humboldt’un çocukluğu hem sağlık hem de zekâ açsından pek ümitli geçmemiştir. Ancak çocukluk yıllarında bitki yaprakları ve böcekleri toplayıp etiketlendirdiği için “küçük eczacı” lakabıyla tanınmaya başlamıştır. 1779 yılında babasını kaybetmiş ve annesinin kararıyla eğitime devam etmiştir. Altı ay Frankfurt Üniversitesi’nde finans okudu ve bir yıl sonra 1989 yılında Göttingen Üniversitesi’ne kaydoldu. İlgisi ve yetenekleri sayesinde 1789 yılında Ren Nehri’e yaptığı bir gezi sonrasında “Ren Nehri’ndeki Bazı Bazalt Kayalar Üzerine Mineralojik Gözlemler” adlı eserini yazdı.
1796 yılında annesini kaybeden Humboldt, kendisine kalan miras ile keşif yapmak istedi. Beklenmedik bir şekilde botanikçi Aimé Bonpland ile 1799’da A Coruña’dan Güney Amerika’ya ayak basarlar. Humboldt, Güney Amerika topraklarında meteor yağmuru gözlemlemiş ve Amazon ile Orinocco Nehrileri arasında bağlantı sağlayan Casiquiare Kanalı’nın varlığı kanıtlamıştır. Bu sefer sonucunda Humboldt fiziki coğrafya ile meteorolojinin temelini ana hatlarıyla kurmuştur. 1817 yılında çizdiği grafikler ile değişik ülkelerin iklimsel koşullarını kıyaslamayı önerdi ve yöntemlerini ortaya koydu. İlk olarak deniz yüzeyinden yükseldikçe ortalama sıcaklıkların düşüş hızını inceleyerek tropik fırtınaların kaynağını açıkladı. Bitkilerin coğrafyası üzerine olan denemesi ise organik yaşamın dağılımını, değişen fiziki koşullardan etkilenmesine bağlamak gibi yeni bir düşünce üzerine oturtulmuştu. Kutuplardan ekvatora doğru gittikçe Dünya’nın manyetik alan yoğunluğunun azaldığını bulan Humboldt, bu buluşunu 7 Aralık 1804’te Paris Enstitüsü’nde kendi okuduğu bir bildiriyle sundu.
Hayatının en önemli eseri Kosmos’u yetmiş altı yaşında yazmaya başladı ve ilk iki cilt 1845-1847 yılları arasında yazdı. Grafiksel tanımlamanın ötesinde fiziksel dünyayı yaratıcı kavramla ele alan eser kısaca doğanın karmaşıklığı içinde ortaya çıkan birliğin betimlenmesiydi. Evrenin portresini çizmeye kalkışan Alexander von Humboldt, hayatının son on yılını bu eseri tamamlamaya ayırdı. Üçüncü ve dördüncü ciltler 1850 ve 1858’de yayımlandı. Fakat 6 Mayıs 1859 yılında hayata veda etmesiyle beşinci cildin bir bölümü 1862 yılında yayımlandı. Humboldt’un çabası, başkaları ile çalışarak farklı düşünceleri birleştirip sentezlemesiydi. Bu amaç onun başarılarının sırrı oldu.
Hazırlayan: Ünsal Muslu